MURİS MUVAZAASI

GAYRİMENKUL HUKUKU

10/25/20222 min read

assorted-title of books piled in the shelves
assorted-title of books piled in the shelves

MURİS MUVAZAASINDAN KAYNAKLANAN TAPU İPTAL TESCİL DAVALARI

ÇALIŞMANIN BAŞLIKLARI

1)MUVAZAANIN TANIMI, NİSPİ VE MUTLAK MUVAZAA

2)MURİS MUVAZAASININ HUKUKİ DURUMU VE UNSURLARI

3)MURİS MUVAZAASI DAVALARINDA ZAMANAŞIMI

4)MURİS MUVAZAASI VE İNTİFA HAKKI

5)MURİS MUVAZAASINDA ECRİMİSİL, TENKİS VE TENKİSTE FAİZ

6)MURİS MUVAZAASININ SÖZ KONUSU OLMAYACAĞI İŞLEMLER

7)MİRAS BIRAKANIN SAĞLIĞINDA, MUVAZAA RİSKİNİ KALDIRMASI

8)MURİSİN TAPUDA YAPTIĞI MUVAZAALI TEMLİK İŞLEMİNDE, MİRASÇILARINDAN MAL KAÇIRMA KASTININ BULUNMADIĞI HALLERE ÖRNEKLER

9)MURİS MUVAZAASININ DİĞER DAVALARLA İLİŞKİSİ(KADASTRO DAVALARI VE ÖNALIM DAVALARI)

10)İLAMIN TAPUDA İNFAZI SIRASINDA ÖDENECEK HARÇ MİKTARI 11)MURİS MUVAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARI

12)SİVEREK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN 2009/768E SAYILI DOSYASININ İNCELEMESİ 1)MUVAZANIN TANIMI: Tarafların aralarında anlaşarak 3.kişileri kandırmak amacıyla aralarında yaptıkları sözleşmedir. TBK md.19’da muvazaa :’’Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.’’ şeklinde tanımlanmıştır. Hukukumuzda muvazaa iki şekilde karşımıza çıkar,bunlar; 1.a)Mutlak Muvazaa: Mutlak muvazaada taraflar aslında aralarında hiçbir hukuki işlem yapmak istememektedirler. 3. kişileri aldatmak amacıyla hukuki işlem yapmaktadırlar. Mutlak muvazaada muvazaalı işlem geçersizdir. Bunun müeyyidesi ise butlandır. ÖRNEK: Malların haczedilmesinden korkan borçlunun,alacaklılarından mal kaçırmak için bir arkadaşı ile satım sözleşmesi yapıp mallarını ona devretmesi 1.b)Nispi Muvazaa:Taraflar aslında bir hukuki işlem yapmak istemektedirler. Ancak 3. kişilerden çekindikleri için bu işlemi başka işlemin arkasına gizlemektedirler.Nispi muvazaada görünürdeki işlem geçersizdir.Yani nispi muvazaada iki türlü işlem vardır. b/1) Gerçek işlem(Gizli İşlem) : Tarafların gerçekte yapmak istedikleri işlemdir. b/2) Görünürdeki İşlem: Tarafların 3. kişileri aldatmak maksadıyla yaptıkları işlemdir. ÖRNEK: Büyük oğluna tarla bağışlamak isteyen baba , diğer çocuklarının tepkisinden çekindiği için büyük oğlu ile anlaşarak bağışlama işlemini satım işleminin arkasına gizlemişlerdir. Hukukumuzda muvazaalı işlemelerin sonucu net olarak belirtilmemişse de Yargıtay’ın kabul ettiği ve doktorinin baskın olarak kabul ettiği görüşe göre muvazaalı işlemlerin sonucunun batıl olacağı yönündedir.Nispimuvazada bu batıllığın kapsamını yani hem muvazaalı işlemin hem de gerçek yapılmak istenen sözleşmenin batıl olup olmadığı mevzusu Yargıtay’ın 24.02.2010 tarihli 2010/64 E 2010/100 karar sayılı ilamında açıklığa kavuşturulmuş hangi sözleşmenin hangi şartlarda geçerli olmayacağı hangi sözleşmenin hangi şartlarda geçerli olacağı belirlenmiştir:‘’Nispi (mevsuf) muvazaa, ya sözleşmenin niteliğinde, ya konusunda ve şartlarında ya da tarafların şahsında ortaya çıkabilir. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradesine uygun bulunmadığından, her koşulda geçersizdir. Gizli işlem ise, yasanın o işlem için öngördüğü şekil şartına ve ayrıca herhangi bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için aradığı genel geçerlilik şartlarına uygun bulunduğu takdirde geçerli olabilecektir.’’Ayrıca muvazaalı işlemler doğumundan itibaren sebep olduğu tümfer’ileri de batıl hale getirmektedir. Bir işlemin muvazaalı olduğunu taraflar veya 3. Kişiler ileri sürebilir, muvazaa iddiasını ileri sürenler muvazaalı işlemler resmi şekilde yapılsa dahi bu iddialarını tanık dahil her türlü delille ispat edebilirler nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.10.2002 gün ve 2002/6-618 E.-2002/659 K. sayılı kararında ‘’Görünüşteki işlemin geçerliliği ve ispatı bir şekle bağlı bulunsa bile, üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık da dahil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. Esasen, üçüncü kişiye, tarafı olmadığı bir sözleşmedeki muvazaa olgusunu yazılı delille kanıtlama yükümü getirilmesine hukuken olanak da yoktur.’’ Şeklinde belirtmiştir. Ayrıca muvazaa iddiası üçüncü kişilerce ileri sürülebilmesi gibi hakim tarafından da resen gözönüne alınabilir. 2)MURİS MUVAZAASININ HUKUKİ DURUMU VE UNSURLARI BK m.18 ’de genel olarak muvazaayı düzenleyen bir hüküm bulunmakta ise de, yasalarımızda ayrıca düzenlenmeyen “muris muvazaası” Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı kararının sonuç kısmında şu şekilde özetlenmiştir: “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK. m.18’e dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan MK. m.507 ve 603.ün sağladığı haklara etkili olmayacağına…’’ Bu İBK’nın içeriğinden; miras bırakan sağlığında tapuya kayıtlı olan taşınmazını; mirasçılarından (terekesinden) mal kaçırmak amacıyla, görünüşte satış, gerçekte ise onun altına gizlenen (maskelenen) bağış sözleşmesi yapmak suretiyle, muvazaalı olarak tapuda herhangi bir kişiye temlik etmesinin mutlak değil de, nisbi/nitelikli karakterde bir muvazaa olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün, Türk Hukuku’nda büyük yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır. Muris muvazaasının önemli bir bölümü tapulu taşınmazların devrine ilişkindir. Tapulu taşınmazların muvazaalı temliklerinde, yani mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla aslında bağışlandığı halde, tapuda düzenlenen resmi sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilmesi halinde, görünüşteki resmi sözleşme, tarafların iradelerine uygun olmadığından (muvazaalı bulunduğundan), gizli bağış sözleşmesi de şekil koşullarını taşımadığından geçersiz sayılmaktadır. 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK, muris muvazaasını düzenlerken, diğer danışıklı (muvazaalı) işlemler gibi, miras bırakanın danışıklı işlemlerinin de mutlak butlanla batıl olduğunu; tescilin hukuksal nedenini oluşturan işlemin batıl olmasının tescili yolsuz duruma getireceğini, dolayısıyla miras bırakanın danışıklı işlemle devrettiği taşınmazın, henüz sağlığındayken malvarlığında yer aldığı gibi, ölümünden sonra da terekesinde yer alacağını hareket noktası olarak kabul etmektedir. Muris muvazaasının unsurlarını ise Yargıtay kararlarından ve hukuksal incelemelerdeki nispi muvazaa şartlarından yola çıkarak unsurlarını şöyle sıralayabiliriz : 2.a)-Görünüşteki Sözleşme: Taraflar bu sözleşmeyle asıl yapmak istediği ,sözleşmesinisaklamak,murislerin olası dava haklarının önüne geçmek amacıyla gerçek iradelerini yansıtmayan sözleşemeye görünüşteki sözleşme denir. Bu görünüşteki sözleşme muris muvazaası olaylarında genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak görülmektedir. 2.b)-Üçüncü şahısları (mirasçıları) aldatmak amacı :Muris muvazaasında aldatmak isteyen, (muvazaalı işlem yapan) miras bırakan, aldatılmak istenen ise mirasçıdır. Hak talep edecek mirasçıları aldatıp gerçek sözleşme dolayasıyla kullanacakları hakları kullanmamaları amaçlanır. 2.c)-Muvazaa anlaşması : Tarafların beyanları ile iradeleri arasında bilerek meydana getirdikleri uyumsuzluğu herhangi bir şekil şartına tabi tutmaksızın anlaşmasını ifade eder. Bu anlaşma genelde sözlü olarak yapılıp taraflar diğer hak sahiplerinin haklarını kullanmalarını engellemek için haraket ettikleri kabul olunur. 2.d)-Gizli sözleşme : Muris muvazaasının son unsuru, tüm nispi muvazaalarda olduğu gibi gizli sözleşmedir. Miras bırakan malını bağış yoluyla devretmek istemekte, ne var ki bu sözleşmeyi gerçek iradesine uygun olmayan satış veya diğer sözleşmesinin arkasına gizlemektedir. B.K md.18 e göre nispi muvazaa da tarafların gerçek yapmak istedikleri sözleşmenin geçerli olduğunun kabulünün muris muvaazası nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında uygulanmamasının nedeni ve işlemin tümünü batıl yapmasının nedeni tapuda yapılan işlemlerin resmi şekle bağlı olduğu ve resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmadığı normu nedeniyle gizli sözleşmenin geçerliliği olmaz. Yani gizli sözleşme batıldır çünkü şahıslar satış için resmi işlem yapmış, bağışlama sözleşmesi için resmi bir işlem yapmamıştır.Nitekim aşağıda belirteceğim Yargıtayıniçtihatı birleştirme kararıda bu şekildedir Yargıtay halen bu görüşü benimsenektedir. 07.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı YG. İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında : “…MK m.634 (TMK m.706) taşınmaz mülkiyetini nakledecek akitlerin resmi şekilde yapılmasını amirdir. Bununla hakiki iradelerinin tam olarak birleştiğinin, akitlerin yetkili memur huzurunda beyan etmeleri kast olunmuştur. Memur huzurunda satış akdi hakkında iradelerinin birleştiğini taraflar beyan etseler ve fakat gerçek iradelerinin akit yaparken hibe olduğu sabit olsa, satış akdi batıl olur, ancak yerine hibe akdi kaim olmaz; çünkü memur huzurunda hibe hakkında tarafların iradeleri birleşmemiştir. 3)MURİS MUVAZAASI DAVALARINDA ZAMANAŞIMI Zamanaşımı sadece alacak haklarında söz konusu olur. Alacak hakkı dışındaki haklar ilke olarak zamanaşımına uğramaz. Özellikle ayni haklar, kişilik hakları, fikri haklar, üyelik hakları ve yenilik doğuran haklar zamanaşımına tabi değildir. (F. Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2013, 15. Baskı s.1283) Yukarıda değinildiği gibi, muris muvazaası hukuki sebebine dayanan, tapu iptal ve tescil davalarında, davayı açan mirasçı, tapu sicilinde başka birisinin ismi olmasına rağmen, ayni hak sahibidir. Bu ayni hakkını, tapuda muvazaalı işlem yapan miras bırakanından, ölüm tarihinde kazanmıştır. Biraz daha geriye gidersek; tapuda mirasçıları aleyhine muvazaalı işlem yapan miras bırakan, sicilde yapılan (yolsuz) temlike rağmen, taşınmazın hukuken geçerli biçimde maliki olmaya devam etmiş ve vefatı ile de bu ayni hak terekenin aktifinde yer alarak, ölüm anında mirasçılarına geçmiştir. (TMK m.599)Mirasçının, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’daki unsurları taşır şekilde açtığı tapu iptal ve tescil davası da, davacı/mirasçının ayni hakkına dayalı olarak açıldığı için, “ayni haklar zamanaşımını ve hak düşürücü sürelere uğramaz” kuralı gereğince, miras bırakanın ölümünden sonraki dönemde “her zaman” açılabilir.Yargıtay ; Hâl böyle olunca, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımı ya da hak düşürücü sürenin uygulanma olanağı bulunmadığı, davanın niteliğine göre bu tür iddiaların süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri sürülmesinin olanaklı bulunduğu gözetilmek suretiyle toplanan ve toplanacak deliller değerlendirilerek, işin esası yönünden yukarıda ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.(1. Hukuk Dairesi 2014/5692 E.,2015/14912 K.) Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiaların kural olarak herhangi bir hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresine tabi olmaksızın her zaman ileri sürülmesinin mümkün olduğu, somut olayda; tanık anlatımları ve dosya kapsamından miras bırakan tarafından davalı ...'ya yapılan temlikin muvazaalı olmadığı anlaşıldığına göre; davacıların temyiz itirazı yerinde değildir.(1. Hukuk Dairesi 2014/4537 E. , 2015/13185 K.) Bu genel kuralın iki istisnası mevcuttur. Bunlardan ilki miras bırakanın tapuda muvazaalı temlik yaptığı taşınmazın bulunduğu yöreden kadastro geçmesinden önce vefat etmesi ve mirasçıların da kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde, sözünü ettiğimiz davayı açmamış olmalarıdır. KK m.12/3’e göre 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapu sicilinin düzeltilmesi davası açılamaz.İkincisi ise; murisin vefatından sonra, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelebilecek derecede çok uzun bir sürenin geçmiş olmasıdır. Muvazaanın ileri sürülmesi ve davanın açılma süresi bakımından, gerek BK ve gerekse TBK’da herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK kararında, muvazaa hukuksal sebebine dayanan tapu iptali ve tescili davalarının herhangi bir süreye tabi olmadığı kabul edilmiştir. O halde muvazaa hukuksal nedenine dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davalarında süre söz konusu değildir. Bazı hallerde, muvazaa sebebiyle bir sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesi TMK m.2 ‘de düzenlenen “hakkın kötüye kullanılması” olarak görülebilir. Muvazaa iddiası, dürüstlük kuralına aykırı düştüğü hallerde ileri sürülemez. Nitekim Yargıtay bir kararında şöyle hüküm gerekçelendirmiştir ; Mahkeme, murisin mirasçıları arasında paylaştırma yaptığı, davacının babası tarafından dava açılmadığı, hatta davacının babasına daha fazla mal verildiği, temliklerin tapuda satış gibi gösterildiği, bedelsiz temlik yapıldığı ancak murisin ölümü üzerinden 20, davacının babasının üzerinden 10 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra açılanda davada hakkın kötüye kullanıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve bu karar aynı gerekçelerle oybirliği ile onanmıştır. (YG 1 HD 12.09.2013 gün ve 3217/12421) Murisin, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı temlikte bulunduğu, murisin ölüm tarihinden çok sonra, mirasçılar tarafından öğrenilmiş olabilir. Ya da muris, taşınmazını muvazaalı yolla temlikini bir aracı kişiye yapmış ve vefatından 15-20 yıl kadar sonra, aracı/emanetçi bu taşınmazı, murisin sağlığında işaret ettiği mirasçıya devretmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, mirasçılar, murislerinin muvazaalı işlem yaptığını uzun yıllar sonra öğrenebilir hale geldiklerinden, davalarını geç açmaları bir zorunluluktan kaynaklandığı için, TMK m.2’deki dürüstlük kuralına aykırı davrandıkları söylenemez. Öte yandan; murisin ölümünden sonra geçen 20 ya da daha fazla süre zarfında, mirasçıların, miras yoluyla elde ettikleri ayni haklarını dava yoluyla kullanmamaları veya taşınmazlar bu ,geçen sürede değerlendirdikten sonra dava açmaları, her durumda TMK m.2’deki dürüstlük kuralına aykırı davrandıkları şeklinde yorumlanmamalıdır. Olayın gösterdiği olağanüstü özellikler belki nadiren TMK m.2’nin uygulanmasının haklı gösterebilir. 4)MURİS MUVAZAASI VE İNTİFA HAKKI İntifa hakkı sahibine intifaya konu olan mal üstünde en geniş şekilde kullanma yetkisi veren ve hak sahibinin ölümüne kadar devam eden bir irtifak hakkıdır. Çok geniş yetkiler vermesi nedeniyle intifa hakkı diğer irtifak haklarından ayrılıp intifa hakkının murisin sadece bir mirasçısına vermesinin muris muvazaasına yol açıp açmayacağı Yargıtay’ın kararlarında ve bilimsel çalışmalarda değişik şekilde yorumlamış ve bu konuda bir kesinlik söz konusu olmamıştır. Yine de muvazaalı işlemin genel ilkelerine göre eğer intifa hakkı sırf murisin diğer mirasçıların miras hakkını engelemek amacıyla olduğu sonucunu doğuracak kadar geniş ve kabul olmayacak büyüklükteki mallar üzerinde olursa muris muvazaasına yol açtığını kabul etmek gerekir. Fakat miras bırakan, çıplak mülkiyeti kendi üzerinde tutarak, taşınmazdaki intifa hakkını, “kendisine bir güvence sağlamak amacıyla” eşi ya da ikinci eşi üzerine satış yoluyla fakat bedel almaksızın tapudan temlik ettiği takdirde, mirasçılardan mal kaçırma kastı olmadığı ve eşi ile muvazaalı bir anlaşmaya girmediği dikkate alınması gerekmektedir. 5)MURİS MUVAZAASININ SÖZ KONUSU OLMAYACAĞI İŞLEMLER Muvazaa, sadece miras sözleşmesinde düşünülebilir. Muvazaalı bir miras sözleşmesi mutlak butlan ile bağlantılıdır. Buna karşı vasiyetnamede muvazaadan söz açılamaz. Vasiyetnamede, muvazaanın bahis konusu olmaması şu düşünceye dayanır: Muvazaa karşı tarafında muvafakatını gerektirir. Oysaki vasiyetname varması gerekli olmayan bir taraflı bir irade beyanı ile gerçekleşmektedir.Nitekim Yargıtay kararlarında da ayrıca muris muvazaasına konu olmayacak işlemler vardır bunlar ; Muvazaa, iki taraflı işlemler için söz konusu olduğundan tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda muvazaadan söz edilemez (YG 2 HD 22.10.2007, 19259 – 13908) Tüm parsellere ait kadastro tutanakları 14.08.2001 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Tüm parsellerin kadastro tutanakları üzerinde yapılan incelemede, belgesizden ..adına tespit ve tescil edildikleri anlaşılmıştır. Yani davaya konu tüm parsellerin kadastrodan önce tapusuz yerler olduğu saptanmıştır. Tapusuz taşınmazlar taşınır (menkul) niteliğinde olup bu tür taşınmazlar hakkında muvazaa iddiası ileri sürülemez ve dinlenemez. Muvazaa iddiası BK m.18 gereğince tapulu taşınmazlar hakkında söz konusu olur ve ileri sürülebilir. Somut olayda muvazaa iddiası dinlenemez. (8 HD 2011 2433/2820 8 HD) Murisin tapusuz taşınmazını kadastro tespiti sırasında davalılara intikal ettirmesi halinde 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK uygulanmaz. (03.10.2007 8452/9397 1 HD) Belirlenen olgulara göre 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’da öngörüldüğü anlamda doğrudan miras bırakan tarafından ve onun üzerinde bulunan taşınmazlar yönünden bir temlikin bulunmadığı saptanan dava konusu yerler hakkında davanın reddedilmiş olması doğrudur. Diğer taraftan menkul mallar ile şirket hisse senetlerine yönelik istekler bakımından da söz konusu İBK’nın uygulama yeri olmadığı açıktır. (23.02.2005 1 HD 1081/1749) Ölünceye kadar bakma sözleşmesine konu olan taşınmazlar, noterde yapılan sözleşme tarihinde tapusuz, yani menkul hükmünde olduğundan 01.01.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’nın uygulama kapsamına girmez. (Y 1 HD 28.02.2013, 2012/15542 – 2013/2920) 6) MURİS MUVAZAASINDA TENKİS,TENKİSTE FAİZ VE ECRİMİSİL Muris muvazaası hukuki sebebine dayalı olarak, mirasçıların açtığı “tapu iptali ve tescil” davaları asıl olarak birer tespit davalarıdır. Çünkü muvazaa sonucu yapılan tescil yolsuz bir tescil olup butlanla sakattır ve mirasçıların istediği bu yolsuz tescilin yok olduğunu kanıtlayıp gerçek tapu sahiplarinin tespitidir. Oysa ki tenkis davaları birer eda davaları olup yenilik doğuran davalardandır.Yenilik doğuran dava oluşunun sebebi, miras bırakanın sağlar arası ya da ölüme bağlı olarak yaptığı ivazsız kazandırmaların (bağışların), saklı paylara tecavüz ettiği oranda, indirime tabi tutulması, yani değiştirilmesini sağlamış olmasıdır. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davaları ile tenkis davaları terditli (kadameli) dava şeklinde açılabilir bu konuya ilişkin Yargıtayın22.05.1987 gün ve 1986/4 1987/5 sayılı YİBK kararı: Gerçekten tenkis davalarıyla, muvazaaya dayalı iptal davaları; ileri sürülüş biçimleri, hukuksal esaslar, kapsamları ve nihayet başta tenkis davası açan kişinin tasarrufun geçerli bulunduğunu zımnen benimsendiği düşüncesi akla gelebilirse de, kendi yararına bir hukuki sonuç elde etmek isteyen ve kapsamları farklı hukuki sonuçlar doğurabilecek birden fazla dava açma durumunda bulunan bir kimse bu davalardan birinin diğerine tercihen açmaya zorlanamayacağı gibi, Yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında bu davalardan birini açmakla, açık bir irade beyanı olmadan diğerinden feragat edildiğinin de kabulü uygun bulunmamıştır.Bu nedenlerle miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davasıyla birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile BK m. 18’e dayalı muvazaa nedeniyle iptal – tescil davası açabileceklerinin kabulü ile içtihat aykırılığının bu şekilde giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. (2/3’ü geçen çoğunlukla) Muris muvazaasında, tapu sicilinin düzeltilmesi davasını açan mirasçı, daha önce de belirtildiği gibi taşınmazın tapu kaydı (yolsuz olarak) davalının üzerinde bulunmasına rağmen, gerçekte taşınmazın (ayni hakkın), miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren maliki olarak kabul edilmektedir. Tapu sicilinin düzeltilmesi davası, davacı mirasçı lehine sonuçlanıp kesinleştiğinde, hemen ardından; dava konusu taşınmazı kullanan davalı aleyhine (geriye doğru 5 yıllık süre için) yeni bir dava açılarak ecrimisil talep edebilmektedir.Tenkis davasında ise, saklı paya sahip mirasçı, ayni hakka sahip olmayıp, miras bırakanın yaptığı kazandırmalardan tenkis/indirim talep ettiği için, (davalının seçimlik hakkını nakit ödeme olarak kullanması ihtimalinde) sadece seçimlik hakkın kullanıldığı tarihten sonrası için yasal faiz talep edebilecektir. Öte yandan; tenkis davasına konu taşınmaz sabit tenkis oranında bölünebildiği takdirde, ya da davalı seçimlik hakkını “ayni ödeme” şeklinde kullandığında, ortada bir para borcu olmadığı için, faiz gündeme gelmeyecek, davacı lehine kurulacak, ayni ödeme (taşınmazın tapusunun davacı üzerine tescili) hükmünün kesinleşmesinden sonraki dönem için, davalıdan haksız kullanma tazminatı (ecrimisil) istenebilecektir. (TMK m.564; MK m.633; TMK m.716) 7) MİRAS BIRAKANIN SAĞLIĞINDA, MUVAZAA RİSKİNİ KALDIRMASI Miras bırakan sağlığında bir taşınmazını oğluna gerçekte bağışlamış fakat tapuda satış göstererek temlik etmiştir. Diğer mirasçılarından mal kaçırma kastı yoktur. Miras bırakana “tapuda yaptığı temlik işleminin, muris muvazaası nedeniyle, vefatından sonra bozulabileceği” söylendiğinde, miras bırakan, bu riski ortadan kaldırmak için ne yapmalıdır? Gerçekten, miras bırakan tapudaki satış bedelini, asgari emlak beyan değeri üzerinden ve rayice göre çok daha düşük bir rakam olarak göstermiş, işlemin tarafı olan oğlunun bu taşınmazı alım gücü bulunmadığı gibi, miras bırakanın da temlike konu taşınmazı satmaya ihtiyacı yoktur. Temlikten bir süre sonra vefat ettiğinde ise terekesinde satış bedeli olmayacaktır. Anlatılan bu koşullarda davalının, “miras bırakanın olayda mal kaçırma kastının bulunmadığını” savunmasına itibar edilmesi çok zordur. Meğer ki miras bırakan, diğer mirasçılarına da bir takım taşınmazlarını bedel almaksızın tapuda satış göstererek temlik etmiş olsun.Miras bırakan, oğlunu söz konusu riskten kurtarmak için şu yollara başvurabilecektir; a)İşlemin tarafı olan oğul, satış yoluyla tapuda üzerine geçen taşınmazı, miras bırakana hibe yoluyla iade eder. Miras bırakan bu şekilde üzerine geri dönen taşınmazı, bağış yoluyla oğluna tapudan tekrar temlik eder. Bu çözüm çok masraflı fakat garantilidir. b) Akla gelen diğer çözüm; miras bırakan ile sözleşme yapan oğlunun, bir araya gelerek tapuda yapılan satış işleminin, gerçekte bağış olduğu, diğer mirasçılara da bir kısım mallarını bağışladığını ve böylece paylaştırma kastıyla hareket ettiğine dair bir belge düzenlenmesi. Ancak bu çözüm, mirasçılar murislerinin vefatından sonra açacakları davada, muris ile oğlu arasında düzenlenen adi yazılı belgenin de muvazaalı olduğunu ileri sürebileceklerinden, ilk bentteki çözüme oranla pek sağlam gözükmemektedir. c) Miras bırakanın, oğluna tapuda temlik ettiği taşınmazı, noterde vasiyetname düzenleyerek yine aynı oğluna vasiyet yoluyla bağışlaması. Tapudaki temlik muvazaa nedeniyle geçersiz sayıldığında, miras bırakanın mülkiyetinden çıkmadığı anlaşılacak olan taşınmaz, vasiyet yoluyla oğluna kalacaktır. 8) MURİSİN TAPUDA YAPTIĞI MUVAZAALI TEMLİK İŞLEMİNDE, MİRASÇILARINDAN MAL KAÇIRMA KASTININ BULUNMADIĞI HALLERE ÖRNEKLER Dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından özürlü Cemil’e bakılması karşılığı davalıya verildiği ve davalının da kardeşine baktığı, satış işleminin bedelsiz olmadığı ve miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amaç ve iradesiyle temliki gerçekleştirmediği açık olduğundan olayda muris muvazaası bulunmasından söz edilmemez(S. ÖZAYKUT, a.g.e, s.393) Murisin işçisine bir taşınmazının çıplak mülkiyetini tapu memuru huzurunda resmi senetle ve satış yoluyla devretmesi ancak işçiden bu işlem karşılığında gerçekte bir bedel almaması, ancak karşılığında kendisine ve hasta eşine baktırması. Satım karşılığı olan semenin mutlaka para olmasının gerekmediği, belirli bir hizmet ve emeğin de bir karşılık olarak kabul edilebileceği, murisin minnet duygularıyla hareket etmesi fakat mirasçılarından mal kaçırma kastının olmaması halinde somut olaya 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’nın uygulanamayacağı, Davacı miras bırakınca oğluna yapılan satış suretiyle taşınmaz temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürmüş, davalı savunmasında “murisin sağlığında davacı oğluna da bir taşınmaz satıp para verdiğini bir başka taşınmazını ise davacıya devrettiğini belirtip paylaştırma savunmasında bulunmuştur.” Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde bütün mirasçıları kapsar şekilde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastında söz edilemez ve 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK uygulanamaz. (Y 1 HD 17.10.2012 – 7641/11465) Murisin oğluna gayrimenkulünü satışını, kendisine bakılması, minnet duygularıyla yapıldığı, mal kaçırma kastının olmadığı, dava açmayan mirasçıların savunmayı teyit eden tanıklığı (Y 1 HD 12.02.2013, 12/8728 – 13/1803) Muris dava konusu taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla değil evlilik hediyesi (mehir) olarak verdiğinde 01.04.1974 tarihli İBK uygulanmayacaktır. (Y 1 HD 08.03.2013 ta., 2012/16654 – 2013/3539 , Y 1 HD 21.01.2013 ta. 2012/13587 – 2013/439) (SAPANOĞLU – Muvazaa ve İnançlı İşlem Davaları – 2015 – s. 73 – 75) Somut olayda çekişme konusu taşınmazın davalıya bedelsiz devredildiği, davalının ve mahkemenin kabulündedir. Ne var ki, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılmamış, gerçekten de murisin daha önce taşınmaz veya başka bir mal satarak bedelini davacıya verdiği yönündeki savunmanın gerçek olup olmadığı mahkemece yeterince araştırılmamıştır. Hal böyle olunca miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır, taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, kadastro tutanağı ve dayanağı belgelerin getirtilmesi, gerekirse taraflar ve dava dışı kardeş adına kadastroca tespit edilen taşınmazların zilyetliği hakkında tanık beyanlarına başvurulması, varsa, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması, böylece yukarıda değinilen anlamda murisin bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, toplanan ve toplanacak delillerle birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik incele sonucu karar verilmesi (17.10.2012 1 HD 7641/11465) Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 01.04.1974 t. ½ sayılı İBK uygulanamaz. (1 HD 08.12.2011 10797/12472) 114 Miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, kendisine yıllarca bakan eşine, minnet duygusu ile temlikin gerçekleştirildiği, satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği kabul edilmek suretiyle muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğinin reddedilmesinde isabetsizlik yoktur.(20.05.2013 4753/8026) 115 Belirtmek gerekir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır. Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; başka taşınmazları da olan miras bırakanın, dava konusu taşınmazların temlikinde gerçek irade ve amacının mirastan mal kaçırma olmadığı, davalının kendisi ve eşi ile ilgilenmesi, maddi ve manevi destekte bulunmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir. (YG 1 HD 10.11.2015, 14/4533 E. 15/12942 K) Miras bırakan ile aynı taşınmazda paydaş olan mirasçı, payını miras bırakan ile aynı sözleşmede davalıya temlik etmiş ise, murisin ölümü üzerine murisin devrettiği pay hakkında muris muvazaası nedeniyle dava açamaması gerekir. Çünkü muvazaalı olduğunu iddia ettiği sözleşmeye (resmi senede) iştirak etmiştir. Çelişkili davranış yasağı ve MK m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralına göre davası reddedilmelidir. 26.11.1997 tarihli resmi senede göre, 30 parsel sayılı taşınmazın 9 nolu bağımsız bölümünün miras bırakan C ile davalıların annesi olan önceki eşi M adına yarı yarıya kayıtlı iken, önceki eşin 06.06.1997 tarihinde ölümü üzerine geride miras bırakan ile çocukları olan davalıları bıraktığı, davalıların annelerine ait yarı payı da miras bırakan babalarına satış suretiyle temlik ettikleri, akabinde de 01.11.2004 tarihli akitle miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalı çocuklarına eşit olarak satış suretiyle çıplak mülkiyetini temlik edip, intifa hakkını üzerinde bıraktığı ve 30.11.2014 tarihinde miras bırakana bakıcılık yapan davacı ile evlendiği, çekişmeye konu taşınmazın öncesinde davalı çocukların annelerine ait ½ payın bulunduğu da gözetildiğinde miras bırakanın (2. eşi) davacıdan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. 9)MURİS MUVAZAASININ DİĞER DAVALARLA İLŞKİSİ(KADASTRO DAVALARI VE ÖNALIM DAVALARI) 10.a)-Kadastro davalarıyla muris muvazaası davaları arasındaki ilişki:Kadastro Yasası m.12/3 hükmünde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanmasında murisin ölüm tarihi büyük önem taşır. Anılan yasal düzenlemeye göre, kadastro tespit tutanağında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz. Bu hükme binaen muris muvazasına sebep olacak olan taşınmazın murisin kadastro tespitinden önce veya sonra ölmesi 10 yıllık sürenin göz önüne alınmasında önemlidir. Eğer muris kadastro tespitinden önce ölmüşse kadastro tespitine itiraz süresi olan 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaz davacı muris davasını zamanaşımına takılmadan her zaman açabilir. Fakat muris kadastro tespitinden önce ölmüşse zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın muris muvazaası iddiasını ileri sürülmesi kabul edilemez. Zira TMK m.599’a göre ölüm ile mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olurlar. Ölümün Kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde, mirasçılar 3402 sayılı yasa m.12/3’e göre 10 yıllık hak düşürücü süre içinde davalarını açmak zorundadırlar. 10.b)-Önalım davalarıyla muris muvazaası davaları arasındaki ilişki:Muris bir paylı taşınmazdaki payını; gerçekte hibe, görünüşte ise satım yoluyla ve muvazaalı olarak tapuda temlik ettiğinde, pay alıcısının iki ayrı davaya muhatap olması söz konusudur. Bunlardan ilki, yasal önalım davasıdır. (TMK m. 732 – 736)Muristen muvazaalı biçimde pay satın alan davalı aleyhine –en geç iki yıllık hak düşürücü sürede- açılacak olan önalım davasında, resmi senette yazılı olan satım akdinin, gerçekte bağış olduğunu ve bu nedenle önalım hakkının kullanılmayacağı yolunda yapacağı savunma dinlenmez. Zira hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak hak ileri süremez. Bunun tek istisnası 27.03.1957 gün 12/2 sayılı İBK’da belirtilen durumdur. İkincisine gelince; miras bırakanın ölümünden sonra, saklı pay sahibi olsun olmasın tüm mirasçıların, herhangi bir hak düşürücü süre ve zaman aşımına tabi olmaksızın, 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’ya tutunarak, TMK m. 1025’e göre açabilecekleri yolsuz tescilin düzeltilmesi davasıdır. Davacı 07.01.1994 tarihinde açtığı davada, şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazda ¼ pay sahibi olduğunu, davalıya satış suretiyle, 13.12.1992 tarihinde geçen pay için şufa hakkını kullandığını iddia ile bu davayı açmıştır. Davalı; davacının şufalı taşınmazda pay sahibi olmadığını, ¼ payın davacıya değil Mustafa’ya ait olduğunu, o payın sonradan tapu iptali ve tescil kararıyla davacıya geçişinin bu davadan sonra kesinleşen hükümle olduğunu, davacının dava hakkından söz edilemeyeceğini savunmuş, mahkeme de “savunmaya itibar ederek, davacının pay sahibi olmasının, bu davadan sonra kesinleşmiş hükümle olduğunu, dava tarihi itibariyle şufa hakkı bulunmadığını” kabul ederek davayı reddetmiştir. Muris muvazaası iddiası ile açılan davalar sonunda verilen hükümler; yenilik doğurucu, yaratıcı ya da değiştirici hükümler olmayıp, muvazaalı işlemden önceki hukuksal durum ve hakları belirleyici niteliktedir. Muris muvazaası konulu davayı açan, bu konuda lehine verilen hükmün kesinleşmesi ile değil, murisin vefatı tarihinde ¼ paya sahip olmuştur ve bunun sonucu olarak davalıya yapılan satıştan ve şufa davası açılmasından önce taşınmazın paydaşı olduğunun kabulü icap eder. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. (YG 6 HD. 21.02.1995 gün ve 94/13298 E. 95/1943 K. sayılı kararı) Yukarıdaki karar metninden anlaşıldığı gibi, davacı yasal önalım davasını açtığı tarihte, tapuda adına kayıtlı bir payı bulunmamaktadır. Ne var ki, paydaşlardan Mustafa aleyhine, daha önceki tarihte, muris muvazaasına dayalı olarak, TMK m. 1025’e göre açtığı bir tapu iptali ve tescili davası mevcuttur ve önalım davası devam ederken, düzeltim davasında lehine hüküm alıp kesinleştirerek, murisi ile muvazaalı işlem yapan Mustafa’nın taşınmazdaki ¼ payının, gerçekte kendine ait olduğunu ve bu payın, murisinin vefatı tarihinde miras yoluyla kendine geçtiğini ispatlamıştır. Mirasçı, muris muvazaasına dayalı olarak açtığı davada (TMK m.716’daki tescile zorlama davasından farklı olarak) lehine alacağı hükmün kesinleşmesi anında değil, murisin vefat ettiği tarihte taşınmaza malik olduğu verilen hükümle tespit edilmektedir. O nedenle muris muvazaasına dayalı olan tapu sicilinin düzeltilmesi davası devam ederken, önalım davasını açabileceğinin kabul edilmesi doğru bir çözümdür. Yasal önalım hakkı paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda kullanılabilir. Taşınmazın paylı durumu herhangi bir sebeple sona ererse önalım hakkı düşer. Olayımızda miras bırakanın muvazaası nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davası sonucu, önalım davasını açan davacının payı kesinleşen hükümle iptal edilerek taşınmazın paylılık durumunun sona erdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekirken….(YG 6 HD. 27.01.2004 gün ve 218/358 sayılı kararı) Bu olayda, paylı bir taşınmazda muristen muvazaalı surette pay satın alan kişi, diğer bir paydaşın yaptığı satış nedeniyle, pay alıcısına karşı önalım davası açmış, ancak bu dava devam ederken, muris muvazaası nedeniyle aleyhine açılan “tapu sicilinin düzeltilmesi” davasını kaybetmiştir. Önalım davasını açan paydaşın, hükmün kesinleşinceye kadar taşınmazdaki paydaşlığının devam etmesi zorunludur. Şayet önalım davası devam ederken; muris muvazaası, ehliyetsizlik, hata (yanılma), hile (aldatma), ikrah (korkutma), gabin (aşırı yararlanma) gibi nedenlerle davacının payı kesinleşen bir hükümle ortadan kalkarsa, (o davaların sonuçlanmasını beklemek zorunda olan) önalım davası, - yukarıdaki Yüksek Mahkeme kararında olduğu gibi-, aktif dava ehliyetinin kalmaması sebebiyle ret olacaktır. 10) İLAMIN TAPUDA İNFAZI SIRASINDA ÖDENECEK HARÇ MİKTARI Muvazaalı işlemin tarafları arasında görülen dava sonucunda davacı lehine kurulan hükmün kesinleşme sonrası infaz ettirilmesi sırasında 492 sayılı Harçlar Yasası’na bağlı 4 sayılı tarifenin I-19’uncu maddesi gereği ödenecek olan harç miktarı, dava sırasında taşınmaza takdir edilen değerin binde; 136,62’sidir. Bu rakamın (%13,662) diğer tapu harçları ile kıyaslandığında çok yüksek oluşunun sebebi “muvazaalı işlemlerin önüne geçilmesi” olarak açıklanmıştır. Muvazaalı işlem nedeniyle tescil edilmiş olan taşınmazın, yargısal karar gereği iptal edilerek, muvazaalı işlemin tarafı olmayan kişiler adına tapuya tescil edilmesi halinde, her somut olayın ayrıca değerlendirmek suretiyle iptal gerekçesine (satış vaadi, satış, taksim, intikal, saklı payın ihlali v.b.) uygun harç pozisyonunun tespit edilerek tapu harcının tahsil edilecektir. Bir muvazaalı işlemden (örneğin sözleşmeden) zarar gören (muvazaanın tarafı olmayan) 3. kişi, o sözleşmenin iptali (geçersizliği) konusunda aldığı ilamı tapuda infaz ettirirken ödeyeceği harç miktarı, Harçlar Kanunu’na eklenen 4 sayılı Tarife m.20/a’ya göre binde 20 olacaktır. Muris muvazaasında, davacı/mirasçı tapuda yapılan muvazaalı satış sözleşmesinin tarafı değildir. Bu nedenle lehine aldığı hükmün tapuda infazı sırasında ödemesi gerekli olan harç tutarı %13.662 olmayıp %2 oranında olacaktır. 11)MURİS MUVAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARI Muris muvazaası sebebini teşkil eden taşınmazlar bazı durumlarda yolsuz tescil sahibince devredilmekte ya da diğer çeşitli sebeplerden dolayı elinden çıkmaktadır. Bu sebeplerden dolayı murisin tapu iptal ve tescil davasını açmaya olanağı olmadığı gibi bu yolu kullanmasını kendisinden beklemek büyük hak kayıplarına sebep olabilir. Bundan dolayı muris bu taşınmazları elinden çıkaran muvazaalı işlemin tarafına karşı tazminat davası da açabilir. Nitekim Yargıtay’da kararlarında murisin isterse tazminat davası açabileceğini isterse de tapu iptal ve tescil davası açabileceğini kabul etmiştir. ‘’Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan Nazif'in maliki olduğu 246 parsel sayılı taşınmazını 15.01.1987 tarihinde oğlu olan davalı Vehbi'ye satış suretiyle temlik ettiği, onun tarafından da dava dışı kişilere devrinden sonra, müteaddit kez el değiştirdiği anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanlarının davalı Vehbi'ye yaptığı temlikin, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, taraflar arasındaki çekişmenin mirasta istihkaka ilişkin olmayıp, muris muvazaası hukuksal nedeninden kaynaklandığı tartışmasızdır…………….Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptal ve tescil istenebileceği gibi, tazminat istenebileceğinde de kuşku yoktur. Davacılar, somut olayda tazminat isteğini tercih etmişlerdir.’’(Yargıtay’ın 1.H.D sinin 08.03.2012 E:2012/580-K:2012/2568 )

Related Stories